Üye olmayı unutmayın, Bizdeboyle.net konularını yakından takip edin.

BLOG SİTEMİZ BETA SÜRECİNDEDİR ÜYE OLARAK GELİŞTİRMELERDEN HABERDAR OLABİLİRSİN HARİKA ŞEYLER SENİ BEKLİYOOR!

Bog sitemiz beta sürecindedir. Geliştirme süresi boyunca blogları takip edebilirsiniz.

Arama Yapın

Karanlık Düşüncelerde Kayboluyorum...

Karanlık Düşüncelerde Kayboluyorum...

Bir pazar gecesi, yağmurun camları dövdüğü loş bir odada oturuyordu. Oda, dış dünyadan çok uzakta, sanki kendi karanlık labirentine çekilmiş gibi hissediliyordu. Etrafa yayılan dağınık eşyalar, tozlanmış raflardaki kitaplar, duvardaki solgun fotoğraflar, hepsi bir hayatın izlerini taşıyordu ama nedense hiçbiri o hayatı anlatmıyordu. Sanki bu oda bir yansıma, bir hayaletin kalbi gibiydi; sessiz ama ürkütücü bir şekilde doluydu.

Onu en çok etkileyen şey yalnızlık değildi, boşluktu. Bir insan nasıl olur da kendini bu kadar boş hissedebilirdi? İçindeki bu sonsuz boşluk, bir girdap gibi her şeyi çekiyor, yüzüne sabitlenmiş maskeyi bile emiyordu. Yıllardır hep aynı maskeyi takmıştı; gülen, güçlü, her şeyi yolunda olan bir yüz. Ama şimdi bu yüz, kendi içindeki kargaşada kayboluyordu. Bir an için gerçekten gülüp mutlu olmayı unutmuştu. Yüzündeki ifade, sanki bir yabancının yüzüne bakıyormuş gibi tuhaf geliyordu ona.

Küçükken, hep yalnız bir çocuktu. Kalabalıkların ortasında bile hep dışarıda hissetmişti. Arkadaşları gülerken o içten gülemezdi; hep bir mesafe, bir engel vardı. Herkesin konuştuğu şeyler ona anlamsız gelirdi. Belki farklıydı, belki sadece anlaşılmayı istemeyen biriydi. Bazen hayatında birisinin gelip onu bu kapandan kurtaracağına inanmıştı, ama ne yazık ki kimse gelmemişti.

Yıllar boyunca tanıştığı insanlar bir süre onunla vakit geçirir, sonra giderlerdi. Arkadaşlıklar, aşklar, her şey gelip geçici bir fırtına gibi olurdu. O ise geriye her seferinde daha yalnız, daha yorgun bir şekilde dönerdi. İnsanlara güvenmek istemiyordu belki, belki de gerçekten sevgiye ve güvene layık olmadığını düşünüyordu. Bunu neden hissettiğini bile anlamıyordu. Geçmişte yaşanan bazı olayların belki bilinçaltına kazındığını düşünüyordu, ama hiçbir şey net değildi.

Bir gece, eski bir dostunun davet ettiği bir partiye gitmişti. Herkesin mutlu, enerjik olduğu o ortamda kendini yine bir yabancı gibi hissetmişti. Bir süre sonra balkona çıktı, derin bir nefes aldı ve gökyüzüne baktı. O an kafasındaki düşünceler iyice karardı. "Bu dünyada bana ait bir yer var mı?" diye düşündü. Belki de hiçbir yere ait değildi; belki de sadece bir geçişten ibaretti. İçindeki bu hissi hiçbir zaman birine anlatamayacağını biliyordu çünkü bu his tarif edilemezdi. Kelimelere dökülemeyecek kadar karmaşıktı.

O an, balkonda gökyüzüne bakarken bir kadının yanına yaklaştığını fark etti. Kadın ona baktı, gözleri sanki onun içini görüyormuş gibi derindi. "Sen de burada kaybolmuş gibisin," dedi sessizce. O da kadına baktı, şaşırmıştı. "Evet," dedi sonunda, "belki de bu dünya, bu şehir, bu gece... Hiçbiri bana ait değil gibi."

Kadın ona gülümsedi ama gülümsemesinin altında bir hüzün saklıydı. "Ben de senin gibiyim," dedi. "Bu şehirde, bu kalabalıkların içinde hep yalnız hissediyorum. Ama belki de yalnızlık, hepimizin ortak kaderidir. Belki de bu boşluğu birlikte doldurabiliriz."

O gece, kadınla uzun uzun konuşmuşlardı. Hayatın zorluklarını, yalnızlığın acıttığı anları, hayallerini ve umutlarını paylaşmışlardı. Ama ne kadar yakın olsalar da ikisi de bir yerlerde, derinlerde, bir şeylerin eksik olduğunu hissetmişti. Ertesi sabah, her ikisi de yollarına devam etti. Birbirlerine söz verdikleri halde bir daha görüşmediler.

Bu konuşmadan sonra hayata daha da karamsar bakmaya başlamıştı. Her şey ona anlamsız geliyordu. İşinde başarı kazandığında bile tatmin olmuyor, boşluğu derinleşiyordu. Günlük hayatın sıradanlığı, içindeki buhrana hiçbir çözüm getiremiyordu. Artık geceleri uyuyamıyor, düşüncelerinin ağırlığı altında eziliyordu. İnsanların içinde görünmek istemiyor, sessizliğe gömülüyordu. Bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu ama nereye başlayacağını bilemiyordu.

Bir sabah uyandığında aynada kendine baktı ve yıllardır bu boşluktan kaçtığını fark etti. Onu sürekli rahatsız eden, uykularını bölen bu his, aslında yüzleşmekten kaçtığı bir yaraydı. Belki de kabullenmeye cesaret edemediği, görmezden gelmeye çalıştığı bu içsel acıydı onu böylesine esir eden.

Günün birinde, kendine dürüst olmaya karar verdi. Yalnızlığını kabullendi, geçmişin gölgeleriyle yüzleşti. Artık duygularını saklamıyordu. İnsanlara karşı güven sorununu, kaybetme korkusunu, hayal kırıklıklarını hepsini olduğu gibi kabul etti. Kendini artık iyileşmesi gereken biri olarak değil, olduğu gibi kabul etmesi gereken biri olarak görüyordu.

Kendini affetmeye başladıkça hayatında ufak değişiklikler oldu. Kendine daha fazla zaman ayırıyor, kendine daha çok değer veriyordu. Geceleri uyuyabiliyor, gündüzleri biraz daha hafif hissediyordu. Dışarıdaki hayat hala ona fazla anlam ifade etmese de, içindeki bu acıyı yavaşça hafifletmeyi öğrenmişti.

Bir akşam, yağmurun yine camları dövdüğü bir geceydi. Sessizce oturdu, gözlerini kapadı ve içindeki o karanlık boşluğun bir zamanlar ona acı vermiş olmasına rağmen, onu dönüştürdüğünü fark etti. Kendi hikayesinin bir parçasıydı bu karanlık; onu yok etmemiş, aksine daha güçlü yapmıştı.

Artık kendini kaybolmuş hissetmiyordu. Hayatın anlamını tam olarak bulamasa da, kendisiyle barışmıştı.

Kara Kedi

Hafta sonlarını dağ yürüyüşleri yaparak ve yeni kahve çeşitlerini deneyerek geçiren bir teknoloji tutkunudur. Boş zamanlarında kod yazmak ve teknoloji haberlerini takip etmekten keyif alırım

Leave a comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *

@Galeri
Mars
Perfect
New Day
Happy Day
Nature
Morning